16 Nisan 2010 Cuma

DON'T HURRY BE SORRY:DİZİ İZLER GİBİ İZLİYORUZ ANAHABER BÜLTENLERİNİ

Havada asılı kalmış gibiyiz sanki.Paraşütçüler gibi el ele tutuşup geçici daireler oluşturuyor,sonra ayrılıp savruluyoruz.Sürekli düşüyoruz sanki.Aşağıyı göremiyoruz,yukarıya bakamıyoruz ama öyle yavaş düşüyoruz ki farketmiyoruz düştüğümüzü ya da öyle hızlı düşüyoruz ki farketmiyoruz düştüğümüzü.Zaman duruyor belki.Kurtuluş Parkı'na kar yağıyor.Çoktan dökülmüş yapraklar çürüyor karın altında ve kabuk düşünce derisi yeniliyor kendini dünyanın.Hayır zamanın durduğu falan yok. Ne zaman bir fikir düşse aklıma,ne zaman kovalasam o fikri;saçmalığa çıkıyor bin umutla üstünde koştuğum yol.Bazı şeyleri anlamak istemezdim.Bazı şeyleri unutmayı,bazı şeyleriyse hiç yaşamamış olmayı isterdim.Ama istemek yetmiyor değiştirmeye işte.Pozitif düşünce işe yaramıyor.Onunla aptalları avutuyorlar.İnanmayın;alçakça yalan söylüyorlar.Öyle kitaplar yazıp satacaklarına pozitif düşünüp kazansınlar parayı.
Bir de utanmadan televizyona çıkıyorlar.Televizyon ne garip.Büyülü sanki.Büyülü ve korkunç.Her şey orada olup bitiyor.Birileri tetiği çekiyor,birileri ölüyor,biz seyrediyoruz.Sanki biri elimizi kolumuzu bağlamış gibi.Artık sadece söyleniyoruz.Homurdanıyoruz sadece.İsyanımız bir dakika bile sürmüyor.Sanki araya bir cam parçası girince yaşananlar gerçek olmaktan çıkıyor.Her şey bir GÖSTERİye dönüşüyor.Demek insan bu sayede hep seyirci kalabiliyor.

0 yorum: