2 Haziran 2011 Perşembe

"ÖNCE ÖP SONRA DOĞUR BENİ"



Sen geliyorsun. Bir kapının ardına kadar açılması demek bu. Lütfü hazır bekliyor gibi kapıda. Babasının gelişini pencerede bekleyen kapıyı çalmadan koşup açan çocuk gibi. Bir de giymiş ki morları baharın gelişi gibi bir menekşe gibi duruyoruz önünde. Sen öpüyorsun bizi. Ateş çiçeği alıyorum ben eve gelirken. Biz seninle iki çocukluk arkadaşı gibi. Mahallede top oynarken görüyorum seni. Benim üzerimde kısacık çiçekli bir şort, bisiklete binerken düşmüşüm dizleri m yara ve kan içinde. Nasıl da güzel bir klişe çocuğun dizlerindeki yara izi. Sen sanki ‘önce öpüp, sonra doğur’ uyorsun o dizleri her dokunuşunda. Biz akşam lunaparka gitmişiz. Gece uyurken bir ‘Bendeniz’ çalıyor dilimde şimdi sana söylediğim şarkıların ilk notası gibi.
Mahallenin tüm kızları sana hasta. Geliyorsun diye herkes birbirini dürtüyor. Bir dalgalanma oluyor mahallede sanki. Sen terli alnınla annenden su istiyorsun en çok. Balkonlara tırmanıp çamaşır iplerini keserken bir ben gülüyorum. Böylesine açılan çiçek görmemişsindir. Sanki bir sen su verdikçe hiç susamayacakmışım gibi. Bu cümlenin bitişinden bile korkuyorum gülümsedikçe. Sen her defasında giriyorsun ya mahalleye bizde hep bir çocukluk kalıyor. Öylesine bir güneşli İzmir oluyor tüm Ankara. Ama sen en çok da Ankara’dasın aslında. Buranın karının altına bekliyorsun beni apartmanın önünde. Bir komşu çıkıp kovuyor seni. Sen yine gülüyorsun. Ben sakalını görüp gıdıklanıyorum kendiliğimden, gülüyorum. Seninle Kaleye çıkıyoruz ardından. Bir güneşin böylesi doğabileceğini bilemeden. Şimdi Lütfü bile bir güneşli masanın önünde; huysuzluk edesi bile yok bu huzur içinde. Sen geliyorsun ve sanki o biliyor bütün kapıları açacağını. Beni de seni de öpüyor; tüm çocuklarla uykuya yatırıyor. Biz bir rüyanın içinde sen top oynarken ben pencereden izliyorum seni. Bir sigara yakıp ağlamaktan alamıyorum kendimi. Dilimde yine ben, deniz ve sen oluyoruz.