1 Şubat 2010 Pazartesi

Lütfü, Renk, Çekiç

Tam geldiğin sıraydı ben beynimdeki zehri döküyordum şişeye. Biraz da şişeyi getirmeni bekliyormuşum ki demek hoşgeldin diyesim tuttu. Hatta gelesim tutmadı da tutamadım kendimi. İyi ki geldin ben de tam kafamı kırıyordum. Parçalardan biri elimde kalmıştı, sen tutmasaydın devam edemeyecektim. Tek başıma parçalamakta zorlanıyordum. O an tam da düşünememiştim aslında. Senin geldiğinin farkına varmadan o elimdeki parçayı yere atıyordum belki de sen tuttun galiba o sıra, tam hatırlamıyorum. Özlem, annem, lütfü, bekle gibi şeyler geçiyordu, çekicin tak tak sesleriyle, aklımdan. Sen yoktun. Parça birden düşerken bir bez gerdin altına herhalde. İyi ki tuttun da o parçayı. İsteğim o parçaları başka bir yerde toplamaktı. Görmek de gelmiyordu içimden bütünlediği manzarayı. Sen bakar anlatırsın diye düşünüyordum. Zehri boşaltıp kapatamazdık da artık. Ben kafamı kırarken sen ellerinde bir şeylerle geldin. Tam göremedim ne olduğunu. Dedim ya ben o sıra bir şeylerle uğraşıyordum. Seni de görmemiştim de yürüyüşünden anladım sanırım. Kalkıp geldi herhalde dedim. Beklemek de değildi ki benimki dedim. Kendi kendime tabii. Ben zaten kendi kendime konuşur oldum kafamı kararken. Lütfü duymuştu bir geçenlerde, bir de annem hissetmiştir herhalde. O bilir. Çok uzaktayken bile aradı da sordu; bir ses duydum kafanı mı kırdın diye. Yok dedim bir parça yere düşüyordu da tuttu o mendille. Elleri kir olsun istemedi herhalde dedi. Ben de katılmadan edemedim. Kirlenmekten çılgınca kaçarsın sen. Düştün mü koşarak kalkarsın hemen üstünün başının kiri gitsin diye koşarsın. Bir de suyu açtın mı vanadan hep tertemiz görürdüm seni. Sen koşarken düşerdin bazen o zaman da iyice kirlenesin diye yerde sürterdin. Her tarafın öyle kirlensin ki rengin o olsun diye uğraşırdın. İşte o ara geldim sanırım ben de. Sana takılıp düşmüştüm, çekici unutmuştum onu almaya eve giderken. Annem kızmıştı sonra çok geç kaldım diye. Sen bekle dedin. Nerede bekleyeceğimi bilemediğimden eve gitmiştim ben. Sonra da; işte, çekiç sesine gelmişsin. Onu da yürüyüşünden anladım. Sen takılıp düşüyorsun sanmıştım. Sen bir parça düşsün diye bekliyormuşsun. Ben rengini al diye bekliyordum. Ben yine bilemedim nerede bekleyeceğimi. Sen parçayı tuttun. Ben geldi dedim. Çekiçten ses çıkardım. Sen rengini almadın. Sen, at; ben tutacağım attığın parçaları dedin. Ben bilemedim yine nerede bekleyeceğimi. Rengini al gel dedim. Durdum. Parça düştü. Bu sırada çekiç, lütfü, annem, renk geçti aklımdan, senin elinde kafamdan bir parça.

0 yorum: