25 Şubat 2010 Perşembe

LÜTFÜ DE KONUŞURDU BEN AĞLADIĞIM ZAMAN

artık lütfü,çekiç ve annemin aklıma gelmediği günlerden yazıyorum sana.
sana da değil yere düşürdüğüm her şeye.
senin bekle dediğin zamanların üzerinden çok geçti. artık beklememeyi öğrenmek var bende.
senin elinde ne kaldı o hikayelerden başka?
bir gece durup dururken,efkarımın üzerine bira dökerken, bir nesne gibi bitmiştin ya yanımda.
öyle ki bir sandalye sanabilirdi seni, oturmak isteyen biri veya bir bardak, masa sanıp üzerine çökebilirdi.
durup dururken sormuştun sen kimsin diye? o sıra yere bira sızıyordu,bir kaplumbağa yavaş yavaş bir çekicin altına yatıyordu.
karıncalar geçmişti de,sırtlarına ekmek kırıntısı yüklemiştik birlikte.bir ağaç olmanın hayalini kurmuştuk kesiliriz umuduyla.
sonrası sen, o ağaç, ağaca sarılmış bir ispanyol kadın...

bekledikçe her çiçeğin daha güzel açacağına olan inancımdan olsa gerek ben o ağacı hala kurutamam.
defter arasına sığmaz diye değil; bir daha göremeyeceğim kadar uzakta olduğundan da değil.
bizim yazacak bir şeyimiz olmadığından.
bu cümlelerin bile, senin "bekle" dediğin yerde bir trafik levhasını anlatmaktan öte bir anlamı olmadığından.
ancak bir arabayla geçerken görebileceğiz. bir arabaya yükleyebileceğiz buralardan çok uzakta sevişiyor olma hayalini

ben de sadece sarılmaya geliyordum dedim ya çekici evde unutmuştum zaten... ama sen saklayacağına söz verdiğin elimi yere fırlatınca yapacak bir şey bırakmadın bana.
yeri gelir bir levha da çekiç olurmuş, bunu da göstermiş olduk seyircilere. fazla göstermeci oldu, beğenilmedi, eleştirildi.
ama elimizden gelen tek şiddet oyunu buydu.
yalan söyledim senin çaban takdire şayandı, daha fazlasını da yapardın vakit olsaydı.
şimdi gidişine ağlayan o küçük ada gibi, üzerime geçirdiğim çirkin eşofmanlarla sana küfrediyorum bağır çağır. artık hepsinin silinemeyecek birer an haline geldiğini bilerek.
elimdeki vazoyla bütün takvimleri kırıyorum. böylece senin bana çiçek verme ihtimalini de ortadan kaldırıyorum. böylece daha az sular altında kalıyor o ada. balık adam kıyafetlerimle bir ceset arıyorum deniz altında, bulamadıkça; senden geriye bir ölünün bile kalmayışına lanet ediyorum.
kafam karıştıkça bütün denizler okyanus, bütün cesetler sen oluyorsun, artık bir çekice bile gerek yokken lütfü sesleniyor: sana mektup var; içinde bir avuç çivi!

0 yorum: