4 Şubat 2011 Cuma

ATLASIN YERİ HİÇ BELLİ OLMADI

Bizim öyle bir evimiz vardı ki biz hiç gitmedik oraya önünde hep fotoğraf çektirirdik, kış bahçesinde çay içmelerimizi düşler, en çokta sigralar tüttürürdük. Birilerinin masal anlatmasını bekledik içinde hep, sabahları tost yemeği öğlenleri kahve içip fal bakmayı istedik. Sonra akşam olsun da misafirler gelsin istedik misafirleri hiç sevmememize rağmen. Bizim öyle bir evimiz vardı ki satılık ilanları astık üstüne bir süre alan olmadı ilgilenende eski püskü sandılar kimse içinde bir sandık olan evi istemezdi. Sandıklar ki, geçmişi yükler annelere annanelere ait parmak sızılarının izleridir içlerinde gül kokulu tespihler vardır kenarı oyalı yazmalara sinmiş. Bizim evimizde mektuplar vardı sandılar sevgililere yazılmış uzun uzun, birkaç telgraf belki ani haberleri veren ölüm gibi. Biz evimizin panjurlarını hiç boyamadık birimizin düşü eksik kalmasın diye göremedi alıcılar sıvası düşmüş sandılar. Balkonundaki sarkaçtan kim düştü diye sordular oysa ne çok menekşeler dikmiştik mor mor vücudumuzda ki yaralar sandılar. Bizim öyle bir evimiz vardı ki yakınına tren yolları yaptık birbirimize el sallamak için, medillerimiz işliydi güzel şapkalarımız yoktu eldivenlerimiz toprak kokuyordu. Kenarında bir köprü olsun istedik üstünde hayaller kuralım diye, geçip gidebilelim karşı kıyıya, bakım yapmayalım bir gün yıkılsın diye. Kiralamayı hiç istemedik başka hikayeler yazılmasın diye satıp köprüde beklemeyi kimimiz trenlere binip gitmeyi en çokta karşı kıyıya geçmeyi istedik, alan olmadı bahçemizde ölüler gömülü sandılar!

0 yorum: