18 Mayıs 2010 Salı

İKİNCİ DÜNYA ATLASI

Saçlarım eksilmiş yerlerde toplayamıyorum ne kadar da dağınık bu şehir
Ankara aşkın yaşanacağı son şehir çünkü eskidi diye müzeye kaldırıldı gördüm ben götürülürken ama hiç ağlamadım(!) biliyordum
Biliyordum ki kabullenemeyecektim oturdum güvercinli parka saatlerce ağladım
Kendini kötü hissedersin diye portakal sıkıyordu bir amca içtim hiç iyi gelmedi
Geçtim piyanomun başına parmaklarımı gördüm bir daha üzüldüm bir daha ağladım
Ankara’da parmaklar piyano çalmak dışında yasaklandı
O günü hiç unutmam babam biliyordu parmaklara ne kadar da önem verdiğimi, söylemek için piyano almıştı üstelik aynı babam birkaç kez o parmaklarımı kesmeme neden olmasına rağmen…

Bunlara inat almadım biletimi; “bir adayı düşlerken müze oluyordu Ankara, babam her gün bir parmak hediye ediyordu bana, bir anda aşık oluyordum binlerce parmağı olan çocuklar doğuruyordum sonra onlar bir başkasını, şehir orgazm rekorlarına yenilerini katıyordu, her gün yeni bir çatı katında kalınıyor, sadece blues dinlerken ağlıyor, en çokta gülünüyor çığlıklar atılıyor, sözlüklerden tüm tekil çoğul şahıslar siliniyor, Napolyon bir palyaço olarak tanınıyordu…”

Aldım çünkü gerçekliğim karışıyordu. Müzenin kapısı yoksa ve herkes on diye sayıyorsa parmaklarını, pastanelerde kertenkeleler yoksa ve piyano icat edilmemişse, aynı dildeyiz diye anlaşmış mı oluyorduk.

Ankara gri değil deniz var ben gördüm!

2 yorum:

queen dot kong dedi ki...

ben bunu çok çok beğendim...çünkü giderayak iyice serbest bırakmışsın kendini...gerçi nereye gidiyorsan: "bu şehir arkandan gelecektir"

nar dedi ki...

çok teşekkürler..bu şehrin arkamdan gelmesine gerek kalmadı yanımda götüreceğim..